Bahar bayramı Nevruz etkinliğinde, Balkanlar’dan Orta Asya’ya, Kafkaslar’dan Ortadoğu’ya kadar geniş bir coğrafyada tabiatın uyanışını ve baharın gelişini müjdeleyen, gönül coğrafyamızın geçmişten günümüze uzanan ortak kültürünü temsil eden Nevruz Bayramı kutlandı.
Etkinliklere; Bolu Valisi Erkan Kılıç, Bolu Milletvekili İsmail Akgül, Bolu Abant İzzet Baysal Üniversitesi (BAİBÜ) Rektörü Prof. Dr. Mustafa Alişarlı, Bolu il protokolü ile akademisyenler ve öğrenciler katıldı.
Üniversitemizde düzenlenen 21 Mart Nevruz Bayramı kapsamında ilk olarak açık hava etkinlikleri düzenlendi. Saygı duruşu ve istiklal marşı okunması ardından BAİBÜ Türk Dünyası Topluluğu Başkanı Ahmet Güvenç bir konuşma yaptı. Ardından geleneksel olarak örste demir dövüldü, ateşin üzerinden atlandı, yumurtaların tokuşturuldu, ok atışları yapılarak salon programına geçildi.
Salon programında BAİBÜ Türk Dünyası Topluluğu Öğr. Üyesi Prof. Dr. Dündar Yener, Bolu İl Kültür Turizm Müdürü Hakan Doğanay, Rektör Prof. Dr. Mustafa Alişarlı, Bolu Milletvekili İsmail Akgül ve Bolu Valisi Erkan Kılıç protokol konuşmaları yaptı.
Konuşmaların ardından panele geçildi. Panelde BAİBÜ Fen Edebiyat Fakültesi Öğr. Üyesi Prof. Dr. Serdar Uğurlu moderatör olarak yer alırken BAİBÜ Fen Edebiyat Fakültesi Öğr. Üyesi Doç. Dr. Erhan Çapraz ve BAİBÜ Fen Edebiyat Fakültesi Öğr. Üyesi Dr. Öğr. Üyesi Hamdi Birgören panelist olarak yer aldı. Panelde BAİBÜ Fen Edebiyat Fakültesi Öğr. Üyesi Doç. Dr. Erhan Çapraz “Bahar ve Doğum” konulu sunum yaparken BAİBÜ Fen Edebiyat Fakültesi Öğr. Üyesi Dr. Öğr. Üyesi Hamdi Birgören “Türk Edebiyatında Nevruz” konulu sunum yaptı.
BAİBÜ Fen Edebiyat Fakültesi Öğr. Üyesi Doç. Dr. Erhan Çapraz sunumunda “Yaşadığımız yarım kürede güneş ışınlarının dik gelmeye başladığı 21 Mart, doğal olarak bu bayramın başlangıcı olarak kabul edilir. Bu aynı zamanda Mircea Eliade’nin “ebedî dönüş mitosu” adı verdiği âdemoğlunun Kıyamet’e dek sürecek olan hayat ve tabiat nizamının da ilâhî bir parçasıdır. Kısacası bu döngüye, “yeniden doğum/doğuş” adı da verebiliriz. Dolayısıyla tarih boyunca bizimle aynı yarımkürede yaşamış pek çok millet ve devlet, kendi tefekkürî ve tezekkürî hayat felsefesi dâhilinde bugüne yönelik bazı inanış ve uygulamalar geliştirmişlerdir. Hâlâ bugün de bunları tüm canlılığı ile yaşatmaya devam etmektedirler. Çünkü bu aynı zamanda Cenab-ı Hakk’a hamd ü sena duygularımızın bir parçasıdır. Bundan ayrı bir din veya inanış türetmekse beyhude bir çabadır. Bakınız ünlü dinler tarihçisi Eliade bile Nevruz için ne diyor: “Dünyanın yaratılışı her yıl tekrarlanmaktadır. ‘Yaratılışa sebep olan Allah’dır” (Yûnus, 4) ve onu tekrarlar. Kozmogonik eylemin ebediyen tekrarlanışı her Yeni Yıl’ı bir çağın başlangıcına dönüştürerek ölülerin hayata dönmesini ve mü’minlerin dirilişe olan inançlarının sürmesini sağlamaktadır.” Yani ona göre Nevruz, bir “vel bâ’sü ba’del mevt”tir. Mısırlı tarihçi Devadari’nin Türklerin ilk atalarının yaratılışıyla ilgili olarak kaydettiği efsaneye göre, ilk çağda yağmurdan hâsıl olan seller Karadağcı denilen bir dağdaki mağaraya çamur sürükleyip getirmiş ve bu çamurları insan kalıbına benzeyen yarıklara dökmüştür. Su ile toprak bir müddet bu yarıklarda kalmış; güneş, su ve toprak döküntülerini kızdırmış, pişirmiş; dolayısıyla mezkûr mağara anne karnı vazifesi görmüştür. Su, toprak ve güneşin ateş unsurlarından ibaret olan bu yığın üzerinden dokuz ay mutedil rüzgâr estikten sonra da bu dört anâsır birleşmiş ve dokuz ay sonra da bu yaratıktan insan şeklinde bir mahlûk yaratılmıştır. Yine, diğer Türk efsaneleri Bozkurt ve Ergenekon’da da aynı telakkinin bir devamını görürüz. Bozkurt destanında, Göktürkler “Lin” adı verilen bir kavim tarafından kılıçtan geçirilmişler ve bu soykırımdan sadece ayakları ve kolları kesilmiş on yaşında bir çocuk kurtulmuştur. Bu çocuk bir kurt tarafından kurtarılmış ve çocuğun hâlâ yaşadığını duyan kavmin tekrar onu öldürmek üzere gelmesi üzerine de kurt kaçmış, bir dağa sığınmış ve bu dağdaki derin bir mağarada on tane çocuk doğurmuş, dolayısıyla Göktürkler’in kurucuları Aşina ailesi bu boydan türemişlerdir. Ergenekon destanında ise Göktürkler, bu derin vadide tam 400 yıl yaşamışlar; yine bu Kurt’un göstermiş olduğu yol sayesinde, fakat bu yol çok dar olduğu için bir demircinin bu dağı körük ve çekiciyle eritmesiyle uzun bir esaretten kurtulmuşlardır. Ve bugünü de bir bayram olarak kutlamışlardır. İşte bugün icra ettiğimiz ateş ve demir ritüeli sadece bunun bir hatırasını yaşatır. Nevruz’un esasında bizim “Töreli Türk Edebiyatı” adını verdiğimiz hakikat alanı dâhilinde bir hakiki döngüsü mevcuttur. Bu döngü, ayın, günlerin sabahların birbirini takip etmesi gibi tamamen ilâhî nizamın sınırları dâhilinde gerçekleşir. Bu döngü doğrudan, Kamer suresinin 49. ayetinde “Şüphesiz biz her şeyi bir ölçüye göre yarattık.”; yine Zümer suresinin 5. ayetinde “Allah, gökleri ve yeri hak ile yarattı. Geceyi gündüzün üzerine örtüyor, gündüzü de gecenin üzerine sarıyor. Güneşi ve ayı emri altına almıştır. Her biri belli bir süreye kadar akıp gider. Dikkat et! O, azizdir, ve çok bağışlayandır.” şeklinde bize buyrulan hakikatin da mazmununu taşır. Dolayısıyla Nevruz, bizde Rabbimizin “Dikkat et!” hitabına bağlı gelişen tefekkür, tezekkür ve teşekkürden başka da bir mana taşımaz. Bu tefekkür, bahardaki her yeniden doğuşu da bizim için mübarek kılar. Bu yüzden Âşık Didârî’nin Nevruziyyesinde dile getirdiği üzere Nevruz, lâ-mekân ilinden yani Cenab-ı Hakk’ın makamından bize gelen bir sada ve müminlerin kalbine bir safâdır. Bu yüzden Nevruz, Dünyanın yaratıldığı, Hz. Âdem’in yaratıldığı, Âdem’le Havvâ validemizin Arafat’ta buluştuğu, Cenab-ı Allâh’ın insandan kendisinin rab olduğuna dair söz aldığı, Nuh Peygamber’in gemisinin Tufandan sonra karaya oturduğu, Yunus Peygamber’in balığın karnından kurtulduğu, Hz. Yusuf’un kuyudan kurtulup peygamberlik makamına eriştiği, Hz. İbrâhim’in putları yıktığı, Hz. Muhammed’e (s.a.s) peygamberlik verildiği, Hz. Ali’nin doğduğu, halife olduğu, Hz. Ali’nin Hz. Fatma ile evlendiği, Hz. Hasan ve Hz. Hüseyin’in doğduğu, Kerbela olayının gerçekleştiği gün olarak da düşünülür. Herhâlde bugün Nevruz’un bahara bağlı yeniden doğum felsefesini de teşkil eden düşüncenin en saf hâlini her konudaki deyişlerinde olduğu gibi Yûnus Emre Hazretlerinin “Her dem yeniden doğarız / Bizden kim usanası” deyişiyle de özetleyebiliriz.” dedi.
Panelin ardından Vali Erkan Kılıç, Rektör Prof. Dr. Mustafa Alişarlı ve İl Kültür Turizm Müdürü Hakan Doğanay panelistlere teşekkür belgesi verdi.
Belgelerin verilmesinin ardından programda Bahar Türküleri Dinletisinde sanatçılar; bağlama Doç. Dr. İsmail Sözen, Solist Sema Çıdam, solist ve kabak kemane Osman Koçak, üflemeli çalgılar Emre Aydınlı, vurmalı çalgılar Ferdi Durmaz, gitar Atakan Akça ardından, Türk Dünyasından Nevruz Esintileri Dinletisi olarak sanatçılar; dombra Nursat Sultangali, gitar Dilnaz Baktybayeva, ritim Halid Kulinov, bağlama Vefa Anlağan, danslarda Shakıra Rysbayeva ve Tamiris Akhmetova sahne aldı.
Bu etkinliklerde yer alanlara teşekkür belgelerinin verilmesinin ardından toplu hatıra fotoğrafı çekinilmesiyle Bahar Bayramı etkinlikleri sona erdi.